17 Ağustos 2010 Salı

Blush'ın Gücü Adına

Bu yaz kuşkusuz bir Blush rüzgarının etkisi altındayız. Yazın serinletilmiş beyaz şarapları yerini rosé'ye bıraktı. En favori olan ise Pinot Grigio Blush

Sıcak sonbahar güneşinin bakır rengine çevirdiği üzümlerden yapılıyor Blush. Bu üzümler sıkıldığında uçuk pembe bir renk veriyorlar. Tattığınızda ise en baskın olan kırmızı meyve aroması. Yurt dışında fiyatı £40-60, Türkiye'de premium marketlerde ve restaurantlarda karşımıza çıkıyor. Yaz yemeklerine beyaz şarap kadar yakışmıyor hatta yemeklerle değil de öncesinde veya sonrasında tüketmek daha uygun. Aslında Blush bir 'kızlar partisi' şarabı: hafif, neşeli... Blush Summer 2010!

Kum Mücevherleri

Hani hararetle kumda kazı çalışmaları yapardık. Dünya umurumuzda olmazdı. Tam inşaat tamamlanmışken arkadan iki kol uzanır ve kafamıza içine deniz suyu doldurulmuş bir şapka geçirirdi. Yüzde bembeyaz güneş kremi bir 'amaç' uğruna debelenirdik.

Daha sakin geçirmek istediğim günlerde ise plaj havlusu altına girer, kumun içindeki kristal görünümlü parçaçıkları toplardım. Onları eritip kocaman bir mücevher yapma hevesiyle. Ve kumlardan arınıp uykuya dalınca herşey bir rüya gibi gelirdi. Geçmiş zamanlı cümleleri bu kadar kullanmak yaşlanma belirtisi mi? (;

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Rüyanın İçinden

Tamamiyle zihni dinlendirmeye yönelik bir tatil... Acelesi yok, önceden tasarlanmış bir formu yok, saati yok. Göze hoş gelen herşeyin yaşanması, istediğin insanlarla istediğin mekanlarda.

Bu yüzden resimler eskiye nispeten küçük bir farkla çekildi. Kişilerin fotomontajvari pozlarından çok -bir zamanlar albümlerimi binlercesiyle dolduran ve hala çok sevdiğim- o anı hatırlatan kesitler var içinde.

Nereden geldiği belirsiz japon genlerimden olacak fotoğraf makinesi önemli bir parçasıdır çantamın. Ölümsüzleştirmeyi seviyorum anları. Ve o önemli gereç unutulduğu zamanlar "alzheimer olana kadar bu anlar bizimle" derim -saçma ama kendimi avutmak için(; . Çocukluğumdaki kokuları her yaz aynı yerde bulmak ise paha biçilemez.



6 Ağustos 2010 Cuma

Turkish Cuisine

Türk Mutfağı üzerine makale,araştırma, kitap çok. Adeta içinden çıkılmaz bir deniz çünkü. Bugün bir arkadaşımın yolladığı mail beni lise sonda yaptığım I-search projesine götürdü. Türklerin kahve kültürü ve kahve evlerinin sosyal alışkanlıklara etkisi üzerine essay yazmıştım. Envai çeşit kitap toplamıştım, çoğu yemek üzerine. Kapı kapıyı açtı, içinden çıkılmaz bir hal aldı sonunda. Mail ise dünyanın en iyi 3 mutfağından bahsediyor: Fransız, Çin ve Türk Mutfağı

Bu 3 mutfağın içinde Türk Mutfağını göklere çıkarıyor Bonny Wolf' "Among the Great Cuisines, Turkish is a Delight" makalesinde.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıl boyunca 3 kıtayı kapladığından ve baharat yollarını kontrol altında tuttuğundan bahsediyor. Bu sebeple bu kadar çok kültürün ve çeşidin varyasyonu ve lezzet arayışını etkilememesi imkansız. Ama en önemlisi Türk Mutfağında herşeyin sezonunda taze tüketildiği, en basit bir restaurantta bile ortaya zeytinyağlı taze salata sunulduğu, sabahları susamlı simitle kahvaltı yapılıp, çeşitli mezeler eşliğinde rakı masaları kurulduğu, yemeklerin ardından mideyi rahatlatmak için çay demlendiği anlatılıyor.

Merak edenlere: http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=128907103

Güzel Cumalar (:

3 Ağustos 2010 Salı

3 Ağustos

Doğumgünlerine aldanıp 55 yılı anlamak zor. Esprilerin, anıların arkasına saklanan zaman. Belki de yaşıyla ilgili renk vermemesi bundan.

Sevdiği, sahip olduğu herşeye sıkı sıkı tutunup onları hiçbir zaman yüzüstü bırakmaması, daima mücadele etmesi bundan.

Hayatımda tanıdığım ilk erkek figürünün bu kadar mükemmel olması da benim şansım...

Nice senelere Babacım, iyi ki varsın !

ps: Oksijen için müteşekkirim (:

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Nerdeyiz: MFÖ

Kutlama'dan önce biraz hüzün

"Bir hüznün kıyısında

Karıştım halkın arasına
Yalnızlığın koynunda sessiz
Nerdeyiz, nerdeyiz..."

1 Ağustos 2010 Pazar

Yaz Uykusu: Ağustos

Yazın ilk aylarında paralize olan bünye ağustosta tüm geçmiş sersemliklerle 1 aylık uykuya yatar. Açgözlü planlar bittiğinde ve ortam sakinleştiğinde herşeyin keyfi daha güzel çıkar. İhtiyaçlar demlenmiş, kışın gri suları üstümüzden akmış, ısınmışken; sadece bir şemsiye, iki minder, mangalın son demleri, mum ışığı yeter son ayı geçirmeye. Ve bu şiirsellik biraz fazla kaçtığında Jay Jay Johanson devreye girer:

"I've been on the road ,I've been on vacation
I've been travelling light to reach my final destination
Now I'm coming home

So tell the girls that I am back in town
You'd better tell them to beware
Well they may go or they might try to hide
I follow on and I'll be there


So tell the girls that I am back in town
And if it's true I do not know
That every girl around has missed me since
I decided to go

I could be your friend
I could be your stranger.."

(So Tell the Girls That I'm Back in Town- Jay Jay Johanson)