30 Haziran 2010 Çarşamba

İstanbul'da Yaz

...İstanbul ve Sen, ikinizden kalanlar
Tekrar tekrar ısrarla yaşayıp durduğum
Çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar
Rüya mıdır, gerçek mi kendi kendime sorduğum
İstanbul ve Sen, neydi o bir zamanlar

Attila İlhan -Neydi O Bir Zamanlar-

Ortanca Zamanı


Camın önünde teker teker patlayan ortancalar Londra'ya benzemeye çalışan İstanbul havalarının griliğini unutturdu.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Across the Lines, Who Would Dare to Go?


Şehrin kalabalığında beynimin kitlendiği tatil planları... 'Hepimiz tatil için çalışıyoruz' vurgusunu ilk senesinde beynime yerleştiren düzen ve başkaldırı. Telefon sesleri birbirine karışırken kulaklıklarım kulağımda Tracy Chapman 'Across The Lines' dinliyorum.

Across the lines
Who would dare to go
Under the bridges
Over the tracks
That separates whites from blacks


Dergiler, e-makaleler, resimler arasında git geller sırasında karşıma The Style Files'taki bu muhteşem İskandinav tarzı ev çıktı.



Yüksek tavanlı ferah evde krem ve beyazın yeşille birleşimini sınırsızca izlemek hatta yaşamak için.

Kopenhag'taki ev dün tekrar izlediğim Forrest Gump'ın şu sözlerini hatırlattı bana,

"Yes. Well, I-I don't know. Sometimes it would stop raining long enough for the stars to come out... and then it was nice. It was like just before the sun goes to bed down on the bayou. There was always a million sparkles on the water... like that mountain lake. It was so clear... it looked like there were two skies one on top of the other. And then in the desert, when the sun comes up, I couldn't tell where heaven stopped and the earth began. It's so beautiful. "

En Özel Cream & White Hediyesi



Cream & White blog'una artık http://www.creamandwhite.com/ web sitesinden de erişebilmek mümkün. Yeni ürünler, ilham kaynakları ve güzel anılar ile birlikte :)

27 Haziran 2010 Pazar

23

26 Haziran 2010, 23 yaşındayım! 23 senedir ilk kez soğuk bir havada hatta yağmurda doğumgünü kutladım. 24'e nasıl basılır,nasıl telaffuz edilir işte bu şekilde öğrendim.

Çok değil 3 sene öncesine 20'ye sabitlemişim kendimi. Bundan sonra da hiç değişmeyecek biliyorum. Derken Vogue TR Temmuz sayısını okurken Yüzleşme bölümünde Ayça Şen'in tekrar hatırlattığı ünlü Fransız atasözü çıkıyor karşıma, "ah gençlik bilebilseydi, ah yaşlılık yapabilseydi". Zihnim +5 şeklinde ilerliyor, bedenim -10, çocuk gibi herşeyi yapabileceğini sıkıldığında her deliğe saklanabileceğini düşünüyor.

20-30 hayatın rotasının değiştiği, hatta belirlendiği zaman aralığıdır diye konuşuyoruz dostlarla. Herkes bir sonun bir başlangıcın sıkıntısını çekerken hepsini teker teker paylaşıyoruz. Aldığımız kararlar daha güçlü etkiler bırakıp daha köklü değişiklikler yaratıyor. Bunun etkisini uzaktan gözlemlemek bile korkutucu, heyecan verici. Hani O filmin saf,romantik kızı femme-fatale karakteri alt etmek için bir misyon üstlenmiş karşısına dikilmiş. Kendini hem daha güçlü hissediyor hem de daha yalnız. Karnaval havasında geçirdiğimiz kalabalık günler yerini  derin bir seçiciliğe bırakmış. Çevrenizde sadece gerçekten size değer verenler kalsın gerisi silinsin gitsin istiyorsunuz. İyi ki de böyle oluyor..

Tam bu çok neşeli geçen doğumgünü ertesi pazarında MFÖ Tam Ortasındayım diye fısıldıyor.

Tam ortasındayım yağmurun
Karın soğuğun ortasındayım
Nasıl da paylaşıyor insan isterse
Nasıl da birmiş meğer hasretler
Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye
Sevmeye, öğrenmeye

23 Haziran 2010 Çarşamba

En Huzurlu Mutfak


" I'm a homebody, I'd rather be in the kitchen cooking than hanging out in a bar" (Milo Ventimiglia)

(Bence) en iyi mutfak:
*Işığın dört duvara da yayılabildiği
*Beyaz,metalik ve tahta uyumunun yakalandığı
*Ivır zıvırın dolap,çekmece açınca üzerinize çökmeyecek şekilde konumlandığı
*Dışarıya açılan/bakan bir penceresi olan
*Oturup, soluklanıp keyif yapabileceğiniz,

   
*Taze mevsim çiçeklerinin eksik olmadığı
*Aydınlatmanın göz yorup, uyku getirmediği
*İçinde tv gürültüsü barındırmayan


                                                             

*Adımınızı attığınızda size günün stresini unutturan
*İçinde plan yapabildiğiniz
*İçinde hayal kurabildiğiniz
*Mutlaka bir organizer ya da güzel bir takviminizin olduğu
*Sadece kullandığınız araç-gereçler içeren

*Renk bombardımanının olmadığı
*Uzaktayken de özlemini duyduğunuz
*Ve daima sevdikleriniz ile beraber olduğunuz mutfaktır.



İlhan Selçuk ve Yarın

Telefonda konuşurken birlikten bahsediyorduk. İnsanlara kardeşliğin, toplumun beraber hareket etmesinin ne denli kötü gösterildiğinden, soğutulduğundan. Biz iyi okullarda okuyup, sözümona rahat bir hayat sürerken bu şartlarda doğmadığı için ruhu, bedeni, inançları sömürülerek kullanılan insanlardan. Çaresizliğin sesi yeri göğü inletirken, tuzu kuruluğun en akıllı, mücadeleci bildiğimiz insanlar üzerinde bile yarattığı rehavetten.

Pazartesi'den beri okuyorum,dinliyorum.. En çok paylaşılanlar İlhan Selçuk'u salt kendi küçük dünyalarında yeri olmadığı için kötü ananların yazıları, attıkları manşetler kanı dondurmaya yetiyor. Çoğunun arkasında durduğu ise ne İlhan Selçuk'un cesareti ne de Atatürk gibi muazzam bir liderin vakur asaleti. Güçlerini desteksiz laflar savurup aksiyon alamayan bir kabadayıdan alıyorlar. Ve bu yüzden de asla bazı şeyleri anlayamayacaklar. İlhan Selçuk'un açtığı PENCERE ise asla kapanmayacak.

""...19’uncu yüzyılın ortasında ünlü Fransız sosyalisti Louis Blanc olağanüstü bir iyimserlik içindeymiş...

Dermiş ki:
 - Yarın dünya cennete kavuşacak...
1848, 1870, 1914, 1918 derken daha yakın zamanlara dek büyük devrimler, savaşlar, çalkantılar içinde yaşayanlar:
- Yarın” diyorlarmış “öyle bir barış güneşi doğacak ki ışıklarıyla ruhumuz kamaşacak...” (Sokakta Gürültü Var, Çağdaş Yayınları)

Nadir Nadi soruyor:
- Hiçbir zaman ‘bugün’ olmayan bu ‘yarın’a doğru çılgıncasına yuvarlanırken, gerçek kaderimizin manasını hâlâ anlayamayacak mıyız?..

21’inci yüzyıla girdik, dünya bir türlü cennete dönüşemedi, barış bir hayal...

Anılar bu kapsamda bize ne öğretebilir?..

Hem anı Cahit Sıtkı Tarancı’nın vapur iskelesinde “teneffüs ettiği” yasemin kokusu gibidir; anımsayabilirsiniz; ama, soluyamazsınız... "

(İlhan Selçuk - 22 Aralık 2008 - Cumhuriyet)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Dünya 'Kupası' Mutfağı

2010 Dünya Kupası sadece modayı etkilemiyor. Aşçılar bu heyecana ayak uydurmak için kendi mutfaklarını tanıtan yemekler hazırlıyor. Tam da bunları araştırırken maç anında atıştırmalık yani 'snack' menülerine rastladım.

İngilizler'in roast beef sandwich'i, Amerikalı'ların klasik burger'i, Arjantin'lilerin chicken empanadas'ı, Meksika'lıların acılı tortilla cipsleri, Alman'ların karamelize soğanlı hotdog'ları, Güney Afrika'lıların Braai soslu domuz pastırmaları gibi snack'lerin tariflerinin bulunduğu adrese ulaşmak isterseniz:

http://www.dailymail.co.uk/femail/food/article-1285951/World-Cup-winners-Match-perfect-snacks-tackle-big-games.html

Türkiye de bu mücadelenin bir parçası olsaydı neler hazırlardık acaba? 2014 baharına kadar... Buon Appetit !

14 Haziran 2010 Pazartesi

Clinique Super City Block

Doğduğumdan beri annemin zorlamasıyla bilimum güneş kremlerine bulandım. Cildimin 'tehlikeye açık' dedikleri beyazlığı yüzünden SPF'ler 25-50-70-100'ü gördü. Ve bu diretmelerin sonucu olarak -ayrıca çeyrek asıra yaklaşmanın bir belirtisi olsa gerek- sadece güneşlenirken değil şehir içinde de cildimi korumaya almak için Clinique Super City Block kullanmaya başladım.

Bu ürün yüzünüzde kızarıklık,leke vb. renk bozukluklarını kapattığı gibi taze ve parlak bir görüntü veriyor. Oil-free olduğu için tüm cilt tiplerine uyumlu.

Eminim ki benim gibi bir makyaj düşmanının aksine çoğu kişi tonlarca makyaj ve koruma ürünü kullanıyordur. Yine de aklınızda bulunsun. 30 yaşına kadar hafif ürünler tercih ederek cildinizin en güzel döneminden faydalanın.

Yaz'a Alaçatı Sokak Partisiyle Merhaba :)

Her ne kadar yaza çoktan girdiysek de önümüzdeki yaz günlerini bir kez daha coşkuyla selamlamaya karar verdik. 19 Haziran İzmir için önemli bir tarih. İzmirliler bilirler, okulların
kapanma tarihi , yazlıklara gitmek için milattır. O tarihe kadar , kıyıdaki sayfiye kasabaları
boynu bükük kalır. Okula giden çocuğu olsun olmasın birçok kişi bu tarihi bekler tatile çıkmak için
(Ben buna bir anlam veremesem de).

Bu yaz Alaçatı'da renk yelpazesi oldukça çeşitlendi. 19 Haziran'da Nar's butik otel, onun hemen altında yer alan Caroline Koç'un dükkanı Haremlique, Mezzaluna, Rıfat Özbek, ve Ayşe'nin Dolabı açılış partisi yapıyorlar. Nar's ın tekstillerini 'Ayşe'nin Dolabı' hazırladığından aynı tarihi paylaşıyorlar.

19 Haziran Cumartesi saat 20:30 dan itibaren sokak partisi tarzında, dostlarımızla birlikte
yazın kalan günlerini selamlayacağız. Yazı milat'ından karşılamak,
Alaçatı'da yeni değişiklikleri görmek isteyen dostlarımıza duyurulur.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Kaybolmak



İstanbul'da  ambulans seslerinin yoğun olduğu bu yaz gününde zamanında çok beğenip kaydettiğim bir yazı
".. Bilmediğim yollara sapmayı severim. Tam da yazdığım bu cümle gibi. Çünkü bu cümlenin aslında yazmayı tasarladığım, aklımda kurduğum yazıyla doğrudan bir bağlantısı yok ama aklımdan geçen birçok cümle arasından dikkatimi o çektiğinden birdenbire bilmediğim bir yola sapar gibi yazdım onu. Kaybolabilirim.
Peşime takılırsanız sizde bu yazının içinde benimle kaybolabilirsiniz.
Korkar mısınız kaybolmaktan?
Ben korkmam.
Hoşlanırım bile.
Böyle çok macera yaşadım, kimi ürkütücü, kimi eğlendirici birçok olayla karşılaştım.
Bir keresinde, ormanlık bir arazinin kenarında kaybolmuştum, vakit gece yarısını geçiyordu , bir adam görmüştüm, yolu ona sormuştum. Adam durduğu yerde sallanıyordu. Uzun uzun bana bakmış sonra, “ ebabil bir kuştur, yolu söylemeyen puşttur,” diyordu. Karanlığın içinde o adamla, kahkahalarla gülerek tuhaf, gerçekdışı konulardan konuşmuştuk.

“Ebabilden ayrıldığımda yolu hala bilmiyordum, ormanın içine girip çıktım, dolaştım, aynı yerlerden defalarca geçtim ve sonra kayıp yolcular tanrısının her zaman yetişen yardımıyla anayola çıktım. O birkaç saat hayatımın gerçekliğinin dışında var olan bir başka gerçeklik olarak yazıldı hafızama. Dağınık, birbirleriyle bağlantısı olmayan yollardan geçip, birbirine nasıl cümleler bağlanacağını bilmediğim cümleler arasında dolaşmak istiyorum bazen. Çıplak ağaç dallarının buz kristalleri gibi kuru seslerle birbirine çarptığı rüzgarlı ayaz bir geceden, pirinç bir şerbetçi güğümü gibi ışıl ışıl yanan aydınlık bir sabaha uyandım ben bugün. Mevsimini şaşırmış bir gün pencerelere sokulmuştu. Balkon kapısını açtım. Serince bir esinti doldu içeri. İşte o serinlik, o parlak ışık çağıltısı benim gerçeklik duygumu, aklımın ve duygularımın düzenini paramparça ediverdi, bu sabah belli bir düzene sahip hiçbir şeyden hoşlanmamaya karar verdim. Delirmiş bir hayvan bakıcısı gibi düzensizliklerin, tuhaflıkların içine kapatıldığı kafeslerin kapılarını açmak istiyorum.

Bırakalım, cümleler birbirini tutmasın.
Bırakalım, yazanı da okuyanı da bilinmeyen yollarda bu sabah birkaç dakikalığına kaybolsun.
Hepimiz en çok “hayatın gerçeklerinden” korkmuyor muyuz?
Gerçeklerle yüzleşmemek için her şeye razı değil miyiz?
Sizi gerçeklerden azat ediyorum, düzeninizden kurtarıyorum
Bu yazının içinde hepimiz mevsimini kaybetmiş birer aydınlık sabahız.
Nedir sizin canınızı sıkan, nedir sizi üzen?
Şu anda, burada, benimle birlikteyken hiçbiri önemli değil.
“Ebabil bir kuştur…”
Hep bildiğiniz yollardan geçmeyin.
Hep bildiğiniz yerlere çıkarsınız. .."
(Ahmet Altan)


11 Haziran 2010 Cuma

Üç Silahşörler


 Halis tereyağı, Datça'nın bademi, üzerine mis kokulu tarçın... Taze ağızda dağılan minik kurabiyeler... İsterseniz kahvenin yanında ağzınızı tatlandırsın, isterseniz zarif bir kutuda bir dostunuza armağan olsun...Üç silahşörler ; badem, tereyağ, tarçın... Kim dayanabilir ki onlara? Cream&White ürünü , Alaçatı'da, Ayşe'nin Dolabı'nda...




10 Haziran 2010 Perşembe

OPTA South Africa Live


Soluklar 2010 Dünya Kupası için tutulmuş durumda. Bir süre için futbolla yatıp futbolla kalkacağız. (sanki normalde de böyle olmuyormuş gibi)

Yeni i-phone application'ı OPTA sayesinde Güney Afrika'da gerçekleşecek bu müthiş organizasyon ile ilgili tüm bilgilere anında ulaşabiliyoruz.

Son haberler, fikstür, canlı maç yayınları, istatistikler, anlık resim ve video paylaşımları, anketler, tarihçe, gruplar, twitter ve facebook gibi sosyal ağlara direk bağlantılar sayesinde 'gitmiş kadar olduk' şeklinde herşeyi canlı canlı yaşayacağımızı umarım. OPTA'ya biletiniz ise sadece $0.99.

Babamın kucağında izlediğim İtalya'daki 1990 Dünya Kupa'sından tam 20 yıl sonra teknolojinin nimetlerinden yararlanarak izleyeceğim 2010 Dünya Kupa'sında çok renkli sahnelere tanık olacağımıza ise kesinlikle eminim.

Bir Ülke İki Göze Çarpan Otel










Bu hafta göze çarpanlarda the-stylefiles'ta stilini beğenip paylaşmak istediğim 2 butik otel var. Bunlardan ilki 18. yy'da inşa edilen bir çiftliğin restorasyonu sonucundan oluşturulan Masseria Cimino. İtalya'nın Puglia bölgesinde, balıkçı kasabası Savelletri'ye ve deniz kenarına yakın mesafede bulunan bu butik otel herşeyden önce ferahlığıyla öne çıkıyor.

Akdeniz tarzıyla döşenen Masseria Cimino eski yüzyıllarda bölgenin toprağının çok bereketli olması sebebiyle tarım ürünleri yetiştirmek için yapılmış.


 Diğer beğendiğim butik otel ise yine İtalya'da. Salina Adası'nda bulunan otel Malvasia bağlarının tam ortasında konumlanmış.

Tam olarak 2 kelimeyle anlatmak gerekirse basit ve elegant.
Beyaz, beyazla kırılmış kırık kese kağıdı duvarlar ile krem, yeşil ve tuğla rengi aksesuarlar ön plana çıkıyor.

Tatil anlayışı kalabalıktan uzak, huzur bulup arınmak olanlara özellikle tavsiye ederim.

The-Style Files'taki orijinal makaleye ulaşmak isteyenlere-

http://style-files.com/2010/06/04/hotel-capofaro-on-salina-italy/

http://style-files.com/2010/06/09/stylish-hotel-masseria-cimino-italy/

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bu Filmin Kötü Adamı Benim

"O anki düşüncelerim... Islak toprak kokuyordu dünya. Ayaklarımı bastığım yerde başlayan ve biten bir dünya. Öylesine tek bir noktada teğetim ki dünyaya 'her an düşebilirim baba' diyordum içimden. Babam mezar taşındaki adını oluşturan harflerin içinden gülümsüyordu bana. Belki de cehaletime gülüyordu. Bin kez anlatmamış mıydı, neden dünyadan uzaya fırlamadığımızı? Keşke yine anlatabilseydi..." (Murat Gülsoy - Bu Filmin Kötü Adamı Benim)

Gün gelir hayatınızın merkezi kayar, çok sevdiğiniz bir insanı kaybedersiniz. Ne yaşarsanız yaşayın sizinle olacakmış gibi düşündüğünüz insanları. Dedem ve büyükbabamı ilk kaybettiğimde hayatın bu saçmalığı beynimi yormuştu uzunca, sonra güçsüzlük, çaresizlik.. Hem birşeylere tutunmayı zorunlu kılıyor bu düzen, hem de her insanda onları arıyorsunuz.

Eski evlerden taşınmak sadece yer değiştirmek değildir. Alıştığınız envai çeşit kokuyu, anıyı bırakmaktır. O merdivenlerden kayıp kaşımızı yarmışızdır belki, ilk doğumgünümüzü orada kutlamışızdır, köşedeki palmiye ağacını biz dikmiş, hıçkıra hıçkıra o duvarlar arasında ağlamışızdır.

Hayatın merkezi kayar diyorum. "Değişimlere açık mısınız?" gibi profesyonel yaşam sorularına bu yüzden kuşkuyla bakarım. Çünkü ben giderken de yanımda taşırım herşeyi. Bir dostun attığı kazığı, yaşanılan evleri, en mutlu anları, kıyıda köşede depolanamayan kokuları. Bu yüzdendir Murat Gülsoy'un en sevdiğim romanının adı gibi Bu Filmin Kötü Adamı Benim.

"..uzak geçmişten süzülüp gelen neşideler neşidesi’ydi Gaye. Ben eski mutlu bir amerikan filmi. kahramanlarının aptallık derecesinde saf ve iyi niyetli oldukları o stüdyo filmlerinin sahte yağmurlu sokakları kadar içli; aşk dışında hiçbir seçeneğe yüz vermeden korkusuzca sigara içen jönleri kadar kararlıydım. Gözü karaydım. Aynaya baktığımda tanınmayacak kadar değişmiş olduğumu gördüm. Gaye bana baktığında ne görüyorsa o olmuştum. Başka insanlarla yaşarken varlığını hissettiğim kuşkulardan örülmüş o şeffaf duvarın eriyip gittiğini hissetmiştim. hissetmiştim. kendimi... Şu evrende yapayalnız olmadığımı... Şu anlam veremediğim hayatın içinde zavallı bir nokta olmadığımı... hissetmiştim.”

8 Haziran 2010 Salı

Ayşe'nin Dolabı



Ayşe'nin Dolabı daha fazla seçenek ve daha ferah bir atmosferle Alaçatı Köşe Kahve'nin yanında yeni yerini aldı.

Geçen pazar Alaçatı'ya kendimi attım ve yaz doğumgünleri ve ev alışverişi için küçük bir araştırma yaptım. Malum Alaçatı'da dükkanların sayısı giderek artıyor. Şehirde bulamadığımız güzellikte şeyleri bu  -en sevdiğim- ufak kasabada bir arada bulmak adeta bir nimet. Ayşe'nin Dolabı hem kıyafet hem de ev tekstili arayanlara hitap ediyor.

İlk gözüme çarpanlardan biri şık banyolar için hazırlanan keten İtalyan Havlular oldu.
 Bebek eşyaları ve oyuncakları en tatlı hediye alternatifleri arasında. Hepsinden teker teker toplamak istiyor insan.


Beyaz ve kum rengi elbiseler üzerinde yokmuş hissi uyandırıyor. Hem hafif hem havadar olan kıyafetler gündüz sokakta dolaşırken sade, gece ise aksesuarlarla renklendirilip şık olarak giyilebilir.








En çok beğendiklerimden biri de bu gümüş takılar. Abartıdan hoşlanmayanlar için..







Üst katta Mısır'dan gelen işlemeli keten çantalar, nil yeşili ve gümüş ağırlıklı takılar hemen gözüme çarptı. Ardından da Theresa serisi kıyafetler eğlenceli, değişken ruhlar için tasarlanmış gibi dursa da deneyince çok sade ve asil görünüyor.


Aldığım hediyelerin kuru lavanta ile süslenen paketiyle Istanbul'a muhteşem kokularla dönmem de cabası...

Cream & White Yaz Sezonu


Cream & White ürünleri Ayşe'nin Dolabı'nda yerini almaya başladı.

Tam 'yaz sezonu açıldı' derken ortalığı yağmurlar, seller götürmeye başladı. Ama biliyorum ki herkesin bu günleri unutup sıcaktan şikayet edeceği yaz yakındır.

Alaçatı'da yeni yerinde, Köşe Kahve'nin yanında sezonu açan Ayşe'nin Dolabı bu sene daha da ferah, geniş ve soluklanıp kendinizi ketenlerin arasına atmak için birebir. En sevdiğim ürünleri, yeni dükkanın resimlerini paylaşmadan önce Cream & White reçellerini tatmanızı öneririm.

3 Haziran 2010 Perşembe

3 Haziran

Bugün çok özel bir gün. Çünkü annemin doğumgünü. "Hala 23 yaşındayım!" diyor telefonda. Sesinde 19 yaşın çocuksuluğu var, gülüyor. Hep böyle kalsın istiyorum herşey.

Büyükbabamın 'en son annen geldi ama herşeyi çekip çevirdi becerikliliğiyle' dediğini hatırladım da klasik 'annem diye söylemiyorum' ile başlayan cümleler geldi aklıma. Bu yüzden buraya sığamayacak özelliklerini yazamam.

Hala bu resimdeki gibi görünüyor. Hayatın iniş çıkışlarına direnmesini sağlayan kocaman bir ailesi ve sonsuza kadar güvenebileceği dostları var. Bir insan başka ne isteyebilir? Sanırım hayatımızın ancak demlenme bölümünde farkediyoruz sağlığın ve sevginin bu dünyayı yaşanılır kıldığını.

İyi ki doğdun Semacığım! Beraber nice güzel seneler yaşayacağız!

2 Haziran 2010 Çarşamba

Ispirazione Italiana e Francese

 Çok eski zamanlarda asalet ağır, koyu renk kumaşlarla, zenginliğin gözünüzün içine sokulduğu işlemeli mobilyalarla, abartılı mücevherlerle ölçülüyordu. Zarif, asil, zengin bu üç kavram birbirinin içine girmiş haldeydi. Yüzyıllar öncesinde oluşan bu alışkanlıklar demokrasi seslerinin yankılandığı toplumlarda, ekonomik çalkalanmaların ve dengesizliklerin bir sonucu olarak hala göz yormaya devam ediyor. Bu yüzden İtalyan ve Fransız stillerini incelediğimde çölün ortasında vahaya düşmüş gibi hissediyorum kendimi. Neden mi?
Amaçsızca alışveriş yapan, neyi nerede kullanacağını bilmeyen, istediğimiz için değil olması gerektiği için bazı şeylere sahip olan bir toplumuz biz. Güzel bir hediyeyi parlak kutulara koyup simli kağıtlarla kaplamayı tercih ederiz. Aynı şekilde ya her boş alanı kullanışsız mobilyalarla doldururuz ya da minimalistiz diye geçinerek buzdolabına benzeyen yaşanılmamış evler yaratırız.

Konunun dışana çıkmadan iki büyük keşfimden bahsetmem lazım. Uzun zamandır takip ettiğim http://style-files.com/ - The Style Files- Martha Stewart Living dergisi için hazırlanan Italyan tarzı styling çalışması ve Paris'teki yeni keşifleri Laurier adlı butik restoranı bloglarında paylaştılar.

Yukarıda Laurier, Paris'in dükkan bölümünde satılan kaseler, şişeler ve zeytinyağları yer alıyor. Resimde en çok dikkate çarpan doğal tonların kullanılması. Teferruatlı çanak çömleklerin masalardan kalkması gerekmiyor mu? En yazından yazın kendinize bir iyilik yapıp, silkinerek keten elbiselerinizi üzerinize geçirip, boyalardan arınıp, gözlerinizi yormayacak bu renkleri tercih edin.


Martha Stewart Living için hazırlanan bu İtalyan tarzı yaz akşam yemeği önerisiyse mükemmel. Özellikle ülkemizde, kolaylıkla bulduğumuz envai çeşit meyve sebzelerle açık büfe yaz sofraları hazırlamak oldukça zevkli.
 Şıklık ve zerafet abartıdan çok doğallıkta gizli.