30 Temmuz 2010 Cuma

Yaz'ın Arka Bahçeleri

Yaz'ın arka bahçeleri özeldir. Dostlar geldiğinde mum ışığında buz gibi bir kadeh şarap ya da sıcak bir kahve eşlik eder sohbete. Bazen bahçe meşaleleri aydınlatır ortamı, bazen tea-light'lar. Ve bir yeri özlediğimizde bu özlemin sebebi orada sevdiklerimizle geçirdiğimiz güzel anlar olduğu için en yakın dostunuz uzaklardan geldiğinde yine aynı yerde buluşulur.

Kalabalıktan uzakta, arka bahçenizde kaldığınız yerden devam ederken bulursunuz kendinizi...

29 Temmuz 2010 Perşembe

Sweet Dreams are Made of This

Mekanımız Kapadokya. Gözlerinizi kapadığınızda aklınıza gelen ilk şey değil belki uçan balonlar. Şu an deniz kıyısını özlüyorsam, kışın şöminedeki odunların çıtırtısı geliyor kulağıma. Daimi bir gün batımı tablosu aklımın ucunda. Dünyanın günlük faz değişimleri 5-10 dakikalık süreçlerle bünyeyi sarıyor. Etiket gibi yapışan hayat tanımlamaları aynı insanoğlunun, iğne ipliğine bağlı yaşamının yanında devede kulak gibi kalıyor.

Daha gezilecek çok yer, yapılacak çok şey var (:




(http://fuckyeahglobetrotters.tumblr.com/page/2)

Kenar Çiçekleri

Bugün vazgeçilmezlerden Style Files'ta bu masayla karşılaştım ve ne düşündüğümü tahmin edersiniz. Orijinal bir kır düğünü için tasarlanmış olan bu basit ama zevkli masanın en çok ilgi çeken unsuru ise ortada duran çiçekler.

Bu sene yaz düğünleriyle fazlasıyla haşır neşir olduk. Genelde tercihler iki uç noktada oluyor, ya kumaş çiçek kullanıp başka detaylara ağırlık veriliyor ya da renkli  aranjmanlar yapılıyor. Resimdeki ise Wild Carrot olarak bilinen ve Haziran-Ağustos dönemlerinde yol kenarlarında görebileceğimiz, İngiltere'de bird's nest, bishop's lace ve Amerika'da Queen Anne's Lace diye geçen bir çiçek türü. Bence kır düğünleri için hem ucuz hem de estetik bir alternatif.

Fonda ise her zamanki gibi beyaz keten peçeteler ve kum rengi bir masa örtüsü var.



Gözü yormayan bu romantik sofra bugün en sevdiklerim arasında.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

DEADlines


Geçenlerde yemek sohbetlerinden birinde babamın geçmişine doğru gitmişken araya 12 Eylül anıları girdi. Pek de anı denmez aslında, bizim belgesellerde, dizilerde, derslerde gördüğümüz şeyleri birebir yaşayan insanların ağzından dinlemek. Sonra zihin parçaları yavaş yavaş birleştirmeye başladı. 12 Eylül günü 'özel' olarak planlanmış referandum tarihi.

Bizim dönemin apolitik oluşu siyasi olayların kanlı ve vahşi boyutlarını gören ailelerimizin bizi soğutmalarından dolayıdır. Aynen bu şekilde, soğumuştur bir kesim düşüncelerin radikal uçlarından. Yine bu kesim 12 Eylül dendiği zaman Kenan Evren'in TRT'deki darbe konuşmasını canlandırır zihninde. Araya iktidarın tekeline yağ süren bir referandum sokulduğunda kaçar gider.

Nitekim 9-11 Eylül arası Bayram Tatili. Programlar şimdiden yapılmaya başlandı. 12'si de Pazar gününe denk geldiği için (sanki 1 hafta öncesi veya sonrası olamayacakmış gibi) çoğu insan tatilde olacak. Bir kesim var ki tatilinden ödün vermeyen, diğer kesim loto gibi papatya hesabıyla oy veren, çıkarı için renkten renge giren, 'ne atsam ki' diye düşünüp gündemi takip etmeyen, bir kere olsun merak edip değişen maddeleri incelemeyen, 12 Eylül'de kaçabildiği kadar uzaklara kaçıp birey haklarından biri olan oy vermeyi yerine getirmeyip 'hiç' olan.

Bazı şeyler kökten değişirken belki her an süreci durduracak gücümüz olmuyor ama bu hiçbir tepki gösteremeyeceğimiz anlamına gelmez. 12 Eylül'de 'hayır'lı oyunuzu kullanın.

9 Temmuz 2010 Cuma

Summer Loving

Bugün haftasonuna başlangıcın ilham kaynağı Güney Afrika'da Yzerfontein kumsalının ortasında bulunan bu yazlık ev.

Her ayrıntısıyla hayran olduğum ev sadece rahatlamak ve doğayla ilişki kurmak üzere tasarlanmış.

Renk kartelasında ise sadece beyaz,beyazın tonları, deniz ve toprak renkleri var.



"Summer dreams, ripped at the seams,
but oh, summer nights.."

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Lord Of The Fat Figures: Botero


Kolombiyalı ünlü ressam Fernando Botero Angulo 4 Mayıs- 18 Temmuz tarihleri arasında 64 yapıttan oluşan sergisiyle Pera Müzesi'nde.

Babamın yıllar önce eve getirdiği ünlü ressamın eserlerinden oluşan Botero kitabı ile tanıdım şişman figürleriyle öne çıkan bu tarzı. Enstantanelerin kendi formsuzluğunda geliştiğini öne sürüyor Botero. İlk formun olabildiğince bol ve şişman olduğunu, sonrasında yapılan rötüşlar ile daralıp ufaltılarak göze normal görünen şeklini aldığını belirtiyor.

78 yaşındaki ressam Irak'taki Ebu Gureyb Cezaevi'nde yaşanan işkence ve taciz olaylarını tuvaline taşıyan kişi olarak da biliniyor.

Bu güzel tabloları çıplak gözle ve çok uzaklara gitmeden görebilmek için son 11 gün!

Yesterday, When I Was Young

Melanie Acevedo'nun Portfolyosundan alınan bu resim hem Charles Aznavour'un hem de Patricia Kaas'ın yorumuyla dinlediğim ve çok sevdiğim Yesterday, When I Was Young şarkısını hatırlattı, nedeni ise ilginç.

Amerikan filmlerinin olmazsa olmazlarıdır psikologa gidip derdini anlatan insan figürü. Türk geleneklerinde ise psikolog sizi anlayan ebeveyndir, aile bireyidir ya da bir dosttur. 'Derdin olunca sinir ilacı al, doktora git ' modası gizli kalmış bir özentinin ürünüdür gibi geliyor bana. Bu filmlerin repliklerinde hep bir çocuklukta kalmış Freudian bastırılmışlıklar aranır. "When I was young, blah blah.."

Belki de sırtını yaslayıp ayaklarını uzattığında tüm yükünü alacak gibi geldiğinden olacak bu koltuk arkadaki Wonderwall'u ile beraber bugünkü favorim.

Güzel haftaortaları!


"Yesterday, when I was young,
The taste of life was sweet, as rain upon my tongue,

I teased at life, as if it were a foolish game,The way the evening breeze may tease a candle flame .."

Cream&White Food&Travel'da!

Bu yaz Alaçatı Ayşe'nin Dolabı'nda satışa sunulan Cream&White ürünlerinden; reçel, ekmek ve Akdeniz baharatları Food & Travel Temmuz sayısı Çeşme Özel ekinde okuyucuyla buluştu.

ps: Special Thanks to Pelin Ekmekçi



6 Temmuz 2010 Salı

Bed Peace

John Lennon ve 'sevimli' Yoko Ono Dünya Barışı adına yaptıkları bed-in'lerin hiç beni bu kadar derinden etkileceğini düşünmemişlerdir balayında Amsterdam'daki odalarına bütün basını davet ettiklerinde. Belki hayat görüşlerimiz çok farklı ama ortak yanlarımız da yok değil. Hepimiz birşeylere dikkat çekmeye çalışıyoruz. Mesela zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz yataklara, bunlarına rahatlığına, tarzına, insanı bu küçük detayların bile ne kadar mutlu ettiğine..

Üstteki resimde merserize battaniye hayal edip sade bir yaz odasına konumlandırdım bu yatağı. Diğerinde ise güneşe doğru uyanmanın, gece en sevdiğim kitabı okurken uyuyakalmanın zevkini tattım.

Everybody's talking about Ministers, Sinisters, Banisters and canisters
Bishops and Fishops and Rabbis and Pop eyes,
And bye bye, bye byes.
All we are saying is 'give peace a chance'
(John Lennon- Give Peace A Chance)

After All, You are My WONDERWALL

Babamın abime ilk toplama çıkarma egzersizlerini yaptırdığı, benimse anaokul yıllarımda trafik polisi olup ceza kesme oynadığımda + işareti yapmak için kullandığım elma şeklinde bir tahtamız vardı. Tebeşiri 3 boyutunun herhangi birinden de kullansam bir iz çıkarabildiğimi öğrenmiştim o zamanlarda. Belki 2+9 bir anlam ifade etmiyordu ama malzemelerin fütursuz kullanımları beni garip bir şekilde mutlu ediyordu, yaş 5.

Daha sonrasında ise binlerce defter; renkli, çizgili, kareli, baskılı, stickerlı vs. Hepsi bir heveslikti, hepsi hayatımın belli bölümlerinin minimum karelerinin kanıtıydı. Hiçbir zaman son sayfasına kadar kullanamadım bir defteri.

Ama o mıknatıslı, raptiyeli board'lar herşeyi taşıdı. Beğenilen bir resmi, küçük notları, bir yazıyı, kitap ayraçlarını, ilginç şekilleri, kurdelaları, en komik resimler, hayran olunan karakterleri. Ve olgunlaşma mevsimlerinin hepsine teker teker ışık tuttu. Bu nedenledir ki beni en çok board'ları boşaltmak üzmüştür. Defterin arasındakiler iki kapak arasında kalır ama oraya yapıştırdıkların evinin, odanın bir parçasıdır, boşaltmak ise taşınmaktır.



Wonderwall ister kütüphanede ister mutfakta ister çalışma odasında her yerde karşımıza çıksa.. İleride evimde bir duvarda herkesin kendinden bir anı bırakmasını isteyeceğim yegane sistem işte BU'DUR!

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Take Me Back To Tuscany

Kendi düzenimizin dışına çıkmak lazım. Lap-top, cep telefonu, dijital saat, organizer, vb. herşeyi geride bırakıp bir dolu kitap, boş kağıt, kalem, en rahat elbiseler, güneş gözlüğü sığdırdığımız ufak bir valizle yola çıkmak. Parçaları sadece 'müruruzaman' klasiklerden oluşan bir liste yapıp bisikletinizin sepetine çiçekler doldurmak. Toskana'daki bu evin bahçesindeki havuzda gözlerinizi kapatıp açtığınızda gökyüzü ile başbaşa kalmak. Yemek saatine sadece istediğiniz için başlamak.

Toskana'da 6-8 kişilik aile boyu ya da arkadaşlarla kiralanabilen evler tüm bu imkanları sağlıyor. Üstelik düşünüldüğünden daha uygun fiyatlara şehri, bilindiği, koşuşturmacalı hayatı dondurmak mümkün.

Bunun için ufak adresler;
*www.renttuscany.com/
*www.tuscanhouse.com
*www.toscanet.com/
*www.tuscanyrent.it/
*www.tuscany-villas.it/
*www.tuscanynow.com/

Hüznü Sarmalayan Kadın: Concha Buika

El Ultima Trago İstanbul ve İzmir'i fethediyor!

İspanyol şarkıcı Concha Buika 2009 yılında çıkardığı El Ultimo Trago albümü ve eski şarkıları ile sevenleriyle buluşuyor.

Yazı daha keyifli hale getiren mükemmel sesiyle 19 Temmuz'da İzmir Çeşme Kalesi'nde, 20 Temmuz'da İstanbul Sepetçiler Kasrı'nda hayranlarının karşısına çıkacak olan Buika'nın albümündeki favori şarkılarım ise Soledad, En El Ultimo Trago, Luz de Luna, Ojos Verdes (belki de isminden dolayı :) , Ay De Mi Primavera.

Konser biletleri biletix'te! Kaçırsanız da mutlaka playlist'inize ekleyin derim. Çünkü o kadife ses bütün hüzünleri sarmalayıp görünülmez kılıyor.

4 Temmuz 2010 Pazar

Mine Vaganti

Vizyona girdiğinden beri izlemek istiyordum Mine Vaganti'yi. Ferzan Özpetek'in Hamam(1997) ,Harem Suare(1999), Karşı Pencere(2002)'den sonra izlediğim 4. filmi. Hayran oldum Ferzan Özpetek'e yeniden..

Filmin çekildiği Lecce şehrindeki kasaba hayalleri süsleyen cinsten. Zeytin ağaçları arasında sıraya taş evler, evlerin içi Toskana tarzı sarı taşlarla döşeli. Yüksek tavan, renkli duvarlar, sadece Vespa ve bisikletlerle geçilecek daracık sokaklar..

Filmde hüznü ve komediyi o kadar ince işlemiş ki Ferzan Özpetek ruhunuza dokunuyor müzikler, ortam, oyunculukların doğallığı. Çok bilindik bir yemeği yiyorum ve ağzımda farklı ve güzel bir tat bırakıyor. İşte böyleydi Serseri Mayınlar. Sonuna Sezen Aksu'nun Kutlama isimli parçası o kadar yakışmış ki bütün gün Cinquanta Mila ve Kutlama şarkılarıyla geçti.

2 Temmuz 2010 Cuma

Tea-TIME!

Take-away kültürüne sitemin,alışmam ve tekrar soğumam arasında geçen sürede insanları küçük zaman aralıklarında sürdürdükleri zevklerinin nasıl da hayata bağladığını farkettim. Kendimizi kaybedip de hızlı çekim yaşadığımız günlerde bin kat fazla hırpalanıyoruz aslında. Bu nedenle yaz-kış bu 'zaman aralıklarında' içilen İngiliz'lerin geleneksel 5 çayı -bizim için saat farketmez(:- çok zevkli sofralar hazırlanmasını sağlıyor bir yandan.

Kahve, çay içen ve içmeyenler arasında ise şöyle bir ayrım var. İçenlerin çoğu, bir iş yaparken yanında tüketiyor bu içecekleri. Alışkanlıkları ve şuursuzlaşmaları da bu noktada başlıyor. Küçük bir bölümü bunu bir rituel halinde yaşıyor (ki bence ideali budur) İçmeyenler zaten gündüz alışkanlıklarını içecekten çok yemek kültürü üzerine konumlandırıyor.



The-style files'taki bu çay bardağı motifli İngiliz tarzı duvar kağıdı, kış bahçeleri ve oturma köşesi için favorim.

'Hayat Beklemez' diye koşturup duranlara bu küçük molaları öneririm. Bazen en keyifli sohbetler içki masalarında değil, 5 çaylarında yaşanır.

ps: I'm getting older... 

Fashion-Tag

Eminim daha ipad'in 'fikir aşamasında dizayn edilmişti bu ipad çantaları. Diane von Furstenberg vahşi hayvanların içinden çıkmasını istiyordu teknolojinin.



Gucci olaya kendi değişmez tarzıyla oluşturduğu ürünü sundu.



Marc Jacobs Louis Vuitton için bu i-pad kılıfını tasarladı.
Barnes & Noble 'nook' isimli tasarımıyla devasa bookstore'unun vitrinine bu pembe kılıfı yerleştirip tüketiciyi bir diğer koldan yakalamaya çalıştı.

Sonuçta moda teknolojiden yoğun bir şekilde ilham alıp, ona ayak uydurabiliyor. I-pad bir devrim mi, buna karar vermek için incelemelerim devam ediyor via vogue blog: http://www.voguemag.com.tr/blogs/vogueblog/10-06-25/Dijital_%c3%a7a%c4%9f%c4%b1n_modas%c4%b1.aspx

Kırmızı Detoks

Daha önce de burada paylaştığım Mutfak Sanatları Akademisi tarifleri MSA tarafından facebook üzerinden gelmeye devam ediyor. Yaz günü ilk gözüme takılan ise bu Kırmızı Meyveli Kup oldu. Herkese uzun ve güzel bir haftasonu diliyorum (;

Malzemeler:
1 adet pandispanya kek (dikdörtgen kalıpta pişirilmiş)

400 ml krema, çırpılmış
500 ml yoğurt
100 g badem ezmesi
100 ml Marsala şarabı
75 g esmer şeker
900 g çilek
450 g taze kırmızı orman meyveleri karışımı


Hazırlanışı:
Pandispanyayı üçer santim genişliğinde dilimlere kesin. Çırpılmış kremayı önce yoğurtla daha sonra badem ezmesiyle karıştırın. Marsala şarabını esmer şekerle birlikte bir sos tenceresine koyun, kaynama noktasına gelene kadar ısıtın. Ilınması için bekletin. Çilekleri dilimleyin ve diğer meyvelerle karıştırın. Meyveleri ılımış marsala içinde yarım saat kadar bekletin. Çukur ve büyük bir kase içine keki, meyveleri ve yoğurtlu kremayı sırayla kat kat dizin. En üstü kek ve meyve olacak şekilde bırakın.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Summertime, And Living is Easy

Çeşme özlemiyle tutuşurken plan yapmak, değiştirmek, şehrin göbeğinde hayallere dalmak, izin almak, vazgeçip akılcı olmak, zamana bırakmak, akıntıya kürek çekmek, ayları küçük parçalara bölmek, güneşi yakalamak, huzurlu ortamlar kurmak, programları sıralamak, seçici olmak hepsi mümkün..

Klişe olan bir gerçek varsa o da insanın içinin huzurlu olması... Mutlu olmak bazen çok kolay (: