27 Ağustos 2010 Cuma

Yaz Bitti Derken




















          Yaz benim için Ağustos ortası başlar, Ekim sonu biter desem inanır mısınız? Herkes kuytuya çekilmiş, maymun iştahlı dönem kapanmış, deniz suyu ısınıp hava karar kıvama sonunda ermiş olur. Ve tüm kalabalık dağıldığında, 3 günlük tatil bile tüm yorgunluklara ilaç gibi gelir. Sadece en sevdiklerimin olduğu o kasabada, günlerin kısalıp, huzur mevsiminin açılmasına kadeh kaldırırız. Artık arka fonda tek bir parça çalıyor:

"When the summer winds begin to blow,
That is when I will be sailing to my home,
to the olive trees and the golden corn
That whispers in the fields up in the hills beyond the place
where I was born..."

26 Ağustos 2010 Perşembe

Atelier


























Bugün bayıldığım ve paylaşmak istediğim 2 yer var. İkisini kafamda birleştirip sanki aynı mekanmış gibi hayal ettim. İlki insana sınırsız yaratıcılık olanağı sunup kendini kaybetmesine yol açacak bu atölye. Kapısından adım attığınızda zamansızlık da sizinle geliyor.
















                                  İkincisi ise bu huzurlu teras. Benim için atölyenin kapısına açtığınızda bu terasa çıkıyorsunuz ve yaratma duyularınız had safhaya çıkıyor. Her gün aynı tip kıyafeti giyip, aynı döngüye doğru yol alanlar belki kafalarını kaldırıp bu mekana bakabilirler.

"Whenever I'm down
And all that's going on
Is really going on
Just one of those days

Whenever I'm down
I call on you my friend
A helping hand you lend
In my time of need"

(Groove Armada- My Friend)

Merdiven Altına Kaldırdım Çocukluğumu

























Merdiven altları benim için özeldir her zaman. Hele 7 günlükken gittiğim ve Çeşme'yle ilk tanıştığım evimizdeki kocaman merdiven altı favorimdi. Saklanmak için en iyi yerdi, saklamak için de ıvır zıvırları. En huzurlu yerdi, en gizemli, en korunaklı. Kocaman kapıları olan merdiven altlarını görünce hep içine girerdim, Alice in Wonderland merakıyla. Orada bekleyen deniz yatakları, toplar, raketler, araç gereçler hep gizemliydi. Sonraları da orada bıraktım çocukluğumu.

"que Sera Sera..."

Türkan Saylan'ın Mutluluğu


Ayşe Kulin'in TÜRKAN Tek ve Tek Başına romanında yer verdiği, 30 Kasım 1987 tarihli Türkan Saylan mektubundan,

"... Yorgunlukları,sorumlulukları biz seçmişsek, onlara katlanmamız da o denli kolay olacaktır. Mutluluk, kanımca vıcık vıcık bir muhabbet değil hangi bağlamda olursa olsun, yaratmaktır."

Beş Yıldız


Beş Yıldızlı otel yapmışlar
sırtımda annemin hırkasıyla
babamın kucağında uyuyakaldığım
yazlık sinemanın yerine
Oysa biz
yağmur yağabilir diye
film seyretmeye gitmezdik
gökyüzünde beş yıldızın
olduğu akşamlar..

(Sunay Akın- Trabzon )

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Losing Horizon

Karayip Korsanları'nda en sevdiğim Med-Cezir sahnesi. Su yer değiştirirken acayip bir fırtına çıkıyor, gemiyi iki ucunda koşarak alabora edip kısa bir süre denizin içinde kaldıktan sonra açığa çıkıyorlar. Hava ılık, güneş yeni doğuyor ve su dümdüz. O kadar aksiyonun ardından rahatlama.. Hep diyorum ufku görmek, güneşin o çizgiyle buluşması mı insanı yaşamın gerçekliğine inandırıyor.

 http://creamandwhite.tumblr.com/ adresinde bu gerçekliği dışarıya çıkaran detaylar, güzellik kaygısı değil estetik arayışı.

Kürşat Başar Başucumdaki Müzik romanında bir karakterden bahseder. Adı Cevdet'tir. Cevdet hayatın ortasına düşmüş, tüm sorumlulukları ve yapması gerekenler ile kendisine biçilen kıyafeti giymiştir. Hayatı geldiği şekilde yaşar, ona birşey katmaz, çılgınlık yapmaz, plansız hareket etmez. Baş kadın karakter ise durağan hayatına sınırsız hayalgücü katarak yaşadığı herşeyi tüm derinliğiyle kendi tuvalinde çizer verdiği kararlar frene bastığı anlardır.

Aynı anlatılan gibi aslında herşey. Hayatın ne kadar derinine inersen o kadar tanışırsın yeniliklerle. Ufku kaybettiğinde anlatacağın hikayeler çoğalmıştır. Sisin kaybolup tekrar güneşin doğuşu bile binbir duygu değişimi yaratır insanda.

İşte ufuk çizgisinin yok olduğu bu fotoğraf sebep oldu soyut yazılara.

Diğer ilham veren fotoğraflar için http://creamandwhite.tumblr.com/

24 Ağustos 2010 Salı

Limon-Yoğurt Cupcake


















          Tatlı krizine iyi giden bir cupcake tarifi:

6.5 yemek kaşığı un
1 yemek kaşığı kabartma tozu
1/4 yemek kaşığı tuz
1 su bardağı esmer şeker
1/2 su bardağı tuz tereyağı, eritilmiş ve ılıklaşması için bekletilmiş
1 yumurta
1/2 su bardağı yoğurt
2 yemek kaşığı limon rendesi
3 yemek kaşığı taze sıkılmış limon suyu
1/4 su bardağı ahududu püresi

Fırını önceten 159 derecede açılır. 12'li Muffin kalıpları bir yana alınır.  Küçük bir kasede un,kabartma tozu,tuz karıştırılır. Ayrı bir kasede şeker, tereyağı, yumurta pürüzsüz olana kadar çırpılır. Yoğurt, limon kabuğu rendesi ve limon suyu eklenir. Son olarak da un karışımı eklenir ve pürüzsüz olana kadar karıştırılır. 1 çorba kaşığı kadar karışım muffin kalıplarının her birine yerleştirilir. 1 çay kaşığı kadar ahududu püresi üzerlerine eklenir. 1 yemek kaşığı daha karışım üstlerine koyulur. Tekrar ahududu püresi 2. kat şeklinde eklenerek tamamlanır. Önceden ısıtılmış fırında 22-25 dk. pişirilir. Fırın kapatılıp içindeyken 10 dk. soğuması için beklenir. Fırından çıkarılıp dışarıda tekrar soğuması beklenir. Frosting malzemesi hazırlayarak servis edilir.

Bu ve diğer tarifler için:
http://cupcakesoftheday.tumblr.com/post/1003171747/photography-by-jocelynrcperennialhug-chocolate

Per Un Sogno Vincente























     

              Bu evin göle bakan terasında oturup tek bir albümü dinlemek istiyorum.

Patty Pravo-Sogno, Enrico Ruggeri- Nessuno Ad Aspettare, Sulina Waltz, Patty Pravo-Pensiero Stupendo, Mariano Delgago - Mais De Mim, Pasquale Catalano- La ruota pazza, Sezen Aksu-Kutlama , Nina Zilli-50 mila parçalarından oluşan Mine Vaganti(Serseri Mayınlar) soundtrack albümü..

Yaşayan Odalar






















       Eskiden ortak banyoların, TV seyredilen 'oturma odalarının' olduğu evlerimize giren walk-in closet ve kişisel banyolar yaşama alanlarını büyütmeye başladı. Her birey kendi kişisel alanının genişleyip salon dışındaki ortak alanların daralmasına razı. Buna balkonlar da dahil tabi. İşte oturma odası ve balkonun içeri dahil edilmesiyle genişleyen bir 'yaşayan oda'. Çalışma masası ve koltuklarla ,yatağın yanyana durması aynı bir stüdyo daireyi anımsatıyor.


Elle Decor'da yayınlanan bu odada yine oturma köşesi odanın içine dahil edilerek stüdyo daire atmosferi yaratılmış. Tepedeki sandal ise sınırsız hayal gücünün bir ürünü!

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Tahtanın Etimolojisi






















                          
Chicago'da bu yıl 2.si düzenlenen The Object Society fuarında farklı alanlardan sanatçıların tahta tasarımları
sergilendi. Benim favorilerimden ilki geçişleri tahta olan bu bisiklet.
Bu resim Barcelona'da Gaudi'nin eserlerinden Casa Mila'nın müzesinde sergilenen bankları hatırlattı bana.
Çok konforlu görünen bahçe mobilyalarından biri

Eskiyi hatırlatan retro,şık bir tasarım. Her ne kadar rahatlığı konusunda şüphelerim olsa da bahçede ya da tek koltuk olarak salonda kullanılabilinir.

Akvaryum


















Bugünkü favorim Singapur'daki bu muhteşem evin 'cam duvar' olarak bilinen, bazı evlerin kış bahçesi bölümlerinde kullanılan malzemeden yapılan ve akvaryumu andıran havuzu. Teknoloji 3 boyutun çevresinde dönerken, yeni bakış açılarını günlük yaşam alanlarına taşımak için ideal.

Mağara Adamı

A31 Mimarlık Bürosunun Yunanlı sanatçı için tasarladığı workshop tam anlamıyla mağarayı andırıyor. Zeytin, zakkum ve servi ağaçları arasında 4000 m2'lik alanda konumlanan workshop ressam ve heykeltıraş Alexandros Liapis'e ait. Dome(kubbe) şeklinde tasarlanmasının sebebiyse kubbelerin antik çağlardan günümüze uzanan bir mimari anlamının olması ,zamansızlığı ve basitliği temsil etmesi. İçinde sanatçının eserlerini sergilediği galeri, çalışma ve dinlenme alanı bulunuyor.

Mimari planına http://www.a31.gr/ adresinden ulaşmak mümkün.

Little Prince


En can sıkıcı sorulardan biridir, "Ne İstiyorsun?". Hele insanın kafasının dağılıp belirsizliklerin önünde olduğu dönemde. Bu soruyu yönelten insana karşı bir öfke belirir. Kim ne istediğini biliyor ki? Kariyerinde specific bir konuda uzmanlaşmış biri bile hayatındaki  başka alanlarda soru işaretleri içerisinde. Bu pesimist hafta başlangıcına en iyi cevabı Antoine de Saint-Exupéry veriyor efsaneler arasına girmiş Little Prince romanında,

"Only the children know, what they're looking for," said the little prince. "They spend their lives on a rag doll and it becomes very important, and if it's taken away from them, they cry"

"They're lucky" the switchman said.

20 Ağustos 2010 Cuma

Let It Be



Çocukluğumun geçtiği evde en sevdiğim yerlerden biri pikap'ın bulunduğu köşeydi. Altında bantlarını çıkarıp kalemle sardığımız, müzik setine koyunca bir sonraki şarkıya geçmek için dakikalarca ileri geri yaptığımız kasetler dururdu. Ve özenle saklanan long-play'ler. Annemin ufak long-play koleksiyonunda tanıştığım Beatles (şu anda overrated kelimesinin sözlük anlamı şeklinde heryerde geçen ama şahsen müzik tarihinine önemli izler bıraktığını düşündüğüm grup All My Loving, Here Comes The Sun, I'm so Tired, Like Dreamers Do, Let it Be, To Know Her is To Know Her ve tabii ki Yesterday gibi parçalarıyla kalbimi çalmıştı bir kere.

Ve bugün de dilime dolanıp beni esir alan parçası Let It Be sebebiyledir bu nostaljik yazım.

"And when the night is cloudy,
There is still a light that shines on me,
Shine on until tomorrow, let it be.
I wake up to the sound of music
Mother mary comes to me
Speaking words of wisdom, let it be.
Let it be, let it be.
There will be an answer, let it be.
Let it be, let it be,
Whisper words of wisdom, let it be. "

19 Ağustos 2010 Perşembe

Rebel Without A Cause?

"Live fast, die young" sloganının kafamıza kazınması hep ondandır. Asi gençliğin, hayatla tehlikeli oyunlar oynamanın sembolü James Dean. Şu an bir yerden çıksa 30 Eylül 1955'te en sevdiği oyuncağı Porsche 550 Spider ile kazaya gitmeden önceki 24 yaşındaki haliyle belirecek gibi, hep genç. Bu iki fotoğraf ise en sevdiklerimden.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Gün Batımında 'Tek ve Tek Başına'


















                Uzun bir günün ardından güneşi batırmanın keyfi gibisi yok. Hem de o gün 'sağlıkla' bitiyorsa. Ayşe Kulin'in TÜRKAN Tek ve Tek Başına kitabını okurken bunu daha iyi anlıyor insan. Prof. Dr. Türkan Saylan'ı ve hayata karşı tutumunu daha iyi tanıyor. Son sayfaya ulaştığımda uzun bir yazı yazmayı planlıyorum. Ama öncesinde alıntı yapmadan geçemeyeceğim.

"Benim torunlarıma aktarmak istediğim, babamın da, babaannemin de hayatta olduğu, bahçeli evimizde bir arada, geniş bir aileye ait olmanın sıcaklığını hissederek yaşadığımız çocukluk yıllarımız, galiba. Her kalabalık ailenin yaşamı bir masaldır, bence."

DeLIGHT
























              Bugünün ilk keşfi http://www.delightbydesing.blogspot.com/%20 oldu. Douglas Friedman'ın çektiği fotoğraflar yakaladığı ışıkla sanki o evde dolaşıyormuşum hissi uyandırıyor.

Keza, House Beatiful'da moda ve dekorasyonu eşleştirdikleri bu fotoğraf da favorilerim arasında. Belkide de gördüğüm en canlı kahvaltı masası.


(via nuevo estilo: http://www.nuevo-estilo.es/espacios/389/389_3_11.shtml)

Taş evin mutfağı şu an tek serin yer olduğunu hayal ettiğim Alaçatı'daki taşevleri anımsattı.

Güzel haftaortaları (;

17 Ağustos 2010 Salı

Take Me Back to My Boat On The River

Hollanda'lı designer Wieki Somers bu küveti tasarlarken Styx grubunun 1979 çıkışlı Cornerstone albümünün o müthiş parçasından etkilenmiş olabilir sadece.

"Take me back to my boat on the river
And I won't cry out any more ..."

http://style-files.com/2010/08/11/boat-bath-by-wieki-somers/

Contemporist

Bu aralar dekorasyon dergileri koleksiyonum yarım kalmış durumda. İnternetin uçsuz bucaksız okyanusuna dalınca insan istediği tarza istediği anda ulaşabiliyor hatta satın alabiliyor. Bu sayede oluşan arşivler dergi sayfalarını aşar cinsten. Yeni keşfim http://www.contemporist.com/ da dekorasyon, dizayn mobilya, mimari ve aydınlatma anlamında hem yeni ürünlerle tanışıyor hem de bol ilham alabiliyorsunuz. Aynı resimde Kıbrıs, Limassol'da mimar George Papadopoulos'a ait bu evin arka bahçesindeki huzurlu havuz gibi. Film ve televizyon programları için sahne tasarımı yapan Skinotechniki firmasının sahibi Papadopoulos bu huzurlu ve minimalist evi kendi çizmiş. Evin tüm resimleri ve mimari planına aşağıdaki adresten ulaşmak mümkün.

http://www.contemporist.com/2010/08/05/house-in-lemesos-by-george-papadopoulos-of-skinotechniki/hl_040810_07/



Blush'ın Gücü Adına

Bu yaz kuşkusuz bir Blush rüzgarının etkisi altındayız. Yazın serinletilmiş beyaz şarapları yerini rosé'ye bıraktı. En favori olan ise Pinot Grigio Blush

Sıcak sonbahar güneşinin bakır rengine çevirdiği üzümlerden yapılıyor Blush. Bu üzümler sıkıldığında uçuk pembe bir renk veriyorlar. Tattığınızda ise en baskın olan kırmızı meyve aroması. Yurt dışında fiyatı £40-60, Türkiye'de premium marketlerde ve restaurantlarda karşımıza çıkıyor. Yaz yemeklerine beyaz şarap kadar yakışmıyor hatta yemeklerle değil de öncesinde veya sonrasında tüketmek daha uygun. Aslında Blush bir 'kızlar partisi' şarabı: hafif, neşeli... Blush Summer 2010!

Kum Mücevherleri

Hani hararetle kumda kazı çalışmaları yapardık. Dünya umurumuzda olmazdı. Tam inşaat tamamlanmışken arkadan iki kol uzanır ve kafamıza içine deniz suyu doldurulmuş bir şapka geçirirdi. Yüzde bembeyaz güneş kremi bir 'amaç' uğruna debelenirdik.

Daha sakin geçirmek istediğim günlerde ise plaj havlusu altına girer, kumun içindeki kristal görünümlü parçaçıkları toplardım. Onları eritip kocaman bir mücevher yapma hevesiyle. Ve kumlardan arınıp uykuya dalınca herşey bir rüya gibi gelirdi. Geçmiş zamanlı cümleleri bu kadar kullanmak yaşlanma belirtisi mi? (;

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Rüyanın İçinden

Tamamiyle zihni dinlendirmeye yönelik bir tatil... Acelesi yok, önceden tasarlanmış bir formu yok, saati yok. Göze hoş gelen herşeyin yaşanması, istediğin insanlarla istediğin mekanlarda.

Bu yüzden resimler eskiye nispeten küçük bir farkla çekildi. Kişilerin fotomontajvari pozlarından çok -bir zamanlar albümlerimi binlercesiyle dolduran ve hala çok sevdiğim- o anı hatırlatan kesitler var içinde.

Nereden geldiği belirsiz japon genlerimden olacak fotoğraf makinesi önemli bir parçasıdır çantamın. Ölümsüzleştirmeyi seviyorum anları. Ve o önemli gereç unutulduğu zamanlar "alzheimer olana kadar bu anlar bizimle" derim -saçma ama kendimi avutmak için(; . Çocukluğumdaki kokuları her yaz aynı yerde bulmak ise paha biçilemez.



6 Ağustos 2010 Cuma

Turkish Cuisine

Türk Mutfağı üzerine makale,araştırma, kitap çok. Adeta içinden çıkılmaz bir deniz çünkü. Bugün bir arkadaşımın yolladığı mail beni lise sonda yaptığım I-search projesine götürdü. Türklerin kahve kültürü ve kahve evlerinin sosyal alışkanlıklara etkisi üzerine essay yazmıştım. Envai çeşit kitap toplamıştım, çoğu yemek üzerine. Kapı kapıyı açtı, içinden çıkılmaz bir hal aldı sonunda. Mail ise dünyanın en iyi 3 mutfağından bahsediyor: Fransız, Çin ve Türk Mutfağı

Bu 3 mutfağın içinde Türk Mutfağını göklere çıkarıyor Bonny Wolf' "Among the Great Cuisines, Turkish is a Delight" makalesinde.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıl boyunca 3 kıtayı kapladığından ve baharat yollarını kontrol altında tuttuğundan bahsediyor. Bu sebeple bu kadar çok kültürün ve çeşidin varyasyonu ve lezzet arayışını etkilememesi imkansız. Ama en önemlisi Türk Mutfağında herşeyin sezonunda taze tüketildiği, en basit bir restaurantta bile ortaya zeytinyağlı taze salata sunulduğu, sabahları susamlı simitle kahvaltı yapılıp, çeşitli mezeler eşliğinde rakı masaları kurulduğu, yemeklerin ardından mideyi rahatlatmak için çay demlendiği anlatılıyor.

Merak edenlere: http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=128907103

Güzel Cumalar (:

3 Ağustos 2010 Salı

3 Ağustos

Doğumgünlerine aldanıp 55 yılı anlamak zor. Esprilerin, anıların arkasına saklanan zaman. Belki de yaşıyla ilgili renk vermemesi bundan.

Sevdiği, sahip olduğu herşeye sıkı sıkı tutunup onları hiçbir zaman yüzüstü bırakmaması, daima mücadele etmesi bundan.

Hayatımda tanıdığım ilk erkek figürünün bu kadar mükemmel olması da benim şansım...

Nice senelere Babacım, iyi ki varsın !

ps: Oksijen için müteşekkirim (:

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Nerdeyiz: MFÖ

Kutlama'dan önce biraz hüzün

"Bir hüznün kıyısında

Karıştım halkın arasına
Yalnızlığın koynunda sessiz
Nerdeyiz, nerdeyiz..."

1 Ağustos 2010 Pazar

Yaz Uykusu: Ağustos

Yazın ilk aylarında paralize olan bünye ağustosta tüm geçmiş sersemliklerle 1 aylık uykuya yatar. Açgözlü planlar bittiğinde ve ortam sakinleştiğinde herşeyin keyfi daha güzel çıkar. İhtiyaçlar demlenmiş, kışın gri suları üstümüzden akmış, ısınmışken; sadece bir şemsiye, iki minder, mangalın son demleri, mum ışığı yeter son ayı geçirmeye. Ve bu şiirsellik biraz fazla kaçtığında Jay Jay Johanson devreye girer:

"I've been on the road ,I've been on vacation
I've been travelling light to reach my final destination
Now I'm coming home

So tell the girls that I am back in town
You'd better tell them to beware
Well they may go or they might try to hide
I follow on and I'll be there


So tell the girls that I am back in town
And if it's true I do not know
That every girl around has missed me since
I decided to go

I could be your friend
I could be your stranger.."

(So Tell the Girls That I'm Back in Town- Jay Jay Johanson)