Eskiden uzun cümlelerle cevaplanan "hayattaki amacın ne?" sorusunun 2000'lerde en sık karşılanan cevabı "mutlu olmak" ve "başarılı olmak" olmuş. Küçük anlara bölüp minik hedeflere koştuğumuz hayatımızın muhasebesini ne komiktir ki 10 senelik periodlarda yapma ihtiyacı duyuyoruz. Benim içinse oyunun kuralları 2 sene önce değişti...
Artık kendim için hayal kurmak daha zor çünkü hayallerimi süsleyen bir küçük canla birlikte zamanın süratini artırışını izliyorum..
En sevdiğin insanları kaybetme korkusuyla yüzleşmek olgunluğu perçinlese de o saf çocukluğu öldürüyormuş, asla geriye dönemeyecek olmak anıları birer kör bıçağa dönüştürüyor..
Sabah ayrı, akşam ayrı rollerim var ve mükemmeliyetçi kişiliğim vasatlarda koştuğum anda beni tokatlıyor..
Yalnız kalmak lüks, sevdiklerinle yalnız kalmak sadece onlara zihnini, kalbini ayırmak daha da lüks..
Kendi adına yapabileceklerini dışseslerin bulanık yorumları başka yönlere çekiyor ve dönüştüğün insan seni korkutuyor, aynaya baktığında mutlu olmak gerekmez mi gençliğinde ve yaşlılığında?
Duruşlarıyla, konuşmalarıyla bana ilham veren insanlar azalıyor. Çok mu birbirimize benziyoruz artık, ölçülebilir değerler uğrunda koşturmaca içindeyiz..
Ve birden perdenin arkasından estetik bir dünya beliriyor..Kimine göre şanslı doğanlar kimine göreyse türü az bulunanlar deneyimleyebiliyor işte bu dünyayı..Tekdüzeliği reddetmekse bir seçim her zaman
İki sene önce kafama birşey düştü ve ben mutlu olmayı seçtim. Politikadan oldum olası nefret etmiştim, sadece beni mutlu eden şeylerin peşinden gitmeyi tercih ettim. Bazen bizi mutlu ediyor dediğimiz bazı şeyleri hayatımızdan sildiğimizde aydınlanırız ya işte öyle birşey...